Korku Bizi Hayatta Tutan Duygu – Yargı

Ceylin’in demir parmaklıkların ardındaki ilk günleri bir kabus gibi geçiyordu; yeni koğuş arkadaşlarının anlattıkları, kendi dosyasındaki belirsizlikler ve zihninde açılmayan karanlık boşluklar onu her geçen saat daha da yıpratıyordu. Bir yanda kendini suçsuz ilan eden ama “büyük oyuna geldim” diyen hücre arkadaşlarının hikâyeleri, diğer yanda onu hayatta tutmak için çırpınan Ilgaz’ın sabrı. Fakat bütün bu uğultunun arasında en baskın ses, kendi içindeki korkuydu. O korku bazen onu kilitliyor, bazen de nefes almasını sağlıyordu. Psikoloğun karşısında “Ben hiçbir şeyi unutmam, ayrıntılardan beslenirim” diye haykırırken bile, zihninin kapılarını ardına kadar kapatan aynı korkunun pençesindeydi. Çünkü unutmamak onun kimliğiydi, ama unutmak belki de tek sığınağıydı.

Ilgaz’ın görüş odasında söyledikleri, aşk ile meslek arasına sıkışmış bir adamın sözleriydi. Ceylin’in her gözyaşında kendini biraz daha suçlayan, yasaları çiğnemek pahasına eşinin yanında duran bir adam. Elinde dosya evraklarıyla geldiğinde Ceylin’in öfkesi patladı: “Bunlar sende olmamalı!” diyerek Ilgaz’ı durdurmaya çalıştı. Çünkü Ilgaz’ın mesleğini kaybetmesi, onun için yeni bir suçluluk zinciri olacaktı. Ama Ilgaz pes etmedi. “Sen bana zarar değil, güç veriyorsun” diyerek bütün dengeleri altüst etti. Bu sahnede aşkın fedakârlığı ile adaletin soğuk kuralları çarpışıyor, seyircinin kalbinde büyük bir soru işareti bırakıyordu: sevdiğin için kural çiğnemek mi daha ağırdır, yoksa susup izlemek mi?

Psikologla geçen seanslar ise izleyiciye bambaşka bir pencere açtı. Ceylin’in travmayla yüzleşme çabası, onun karakterine bambaşka bir derinlik kattı. “Ben öyle biri değilim, unutmam” diye diretse de uzman onu yumuşak bir dille uyardı: “Unutmak bazen beynin seni koruma yoludur.” Ceylin öfke ve umutsuzluk arasında savrulurken, seyirci onun kırılganlığını ilk kez bu kadar çıplak gördü. O güçlü, inatçı, ayrıntılara takılan avukat imajı yavaş yavaş eriyor; yerini boşlukta çırpınan, kendini suçlamaktan yorulmuş bir kadına bırakıyordu. Psikoloğun sözleriyle “Hiçbirimiz demirden değiliz, kahraman olmak zorunda değiliz” gerçeği adeta bütün bölüme yayılan bir manifesto oldu.

Ve o kritik cümle geldi: “Korku da bizi hayatta tutan duygu değil mi?” Ceylin bu itirafı Ilgaz’a yaparken aslında hem kendisini hem de ilişkilerini çözümlemeye başlamıştı. Onu bunca belaya sürükleyen şey, korkusuzluğu ve “her şeyi başarırım” inancıydı. Ama belki de biraz korkabilseydi, belki o araca hiç binmeyecek, belki de bugün cezaevinde olmayacaktı. Bu farkındalık, bölümün dramatik ağırlığını daha da derinleştirdi. Seyirci, Ceylin’in değişim sancılarını izlerken aslında kendi hayatındaki korkularıyla yüzleşti. Korku bir yandan zincir, bir yandan kalkan; işte dizinin bu bölümünde en güçlü sembol haline gelen duygu buydu.

Bölüm, Ilgaz’ın elini uzatıp “Kendini suçlamayı keseceksin, bana söz ver” deyişiyle noktalandı. Ceylin’in tereddütlü cevabı, “Denerim… hafızası olmayan biri için ne kadar mümkünse artık” cümlesi, seyircinin yüreğinde uzun süre yankılandı. Bu sahne, sadece bir cinayet davasının değil, aynı zamanda bir insanın kendisiyle mücadelesinin hikâyesine dönüştü. Korkunun, aşkın ve adaletin birbirine dolandığı bu atmosfer, Yargı’nın dramatik gücünü zirveye taşıdı. İzleyiciye kalan tek şey, karanlık boşlukların içinde Ceylin’in hatırlayacağı o küçük ayrıntıyı beklemek oldu; çünkü herkes biliyordu ki o ayrıntı hem davanın hem de aşkın kaderini belirleyecekti.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *