Yargi en Français 12 (Family Secrets)

Adliyede ve sokaklarda aynı anda büyüyen gerilim, bir ailenin yıkımıyla toplumun vicdanını sarsan davanın birbirine karıştığı anlara dönüştü. İnci’nin ölümünün ardından başlayan öfke dinmek bilmezken, “Davanın takipçisi olacağız, katil kimse yargılanacak” sözleri adeta bir manifesto gibi yankılandı. Ancak öfkenin gölgesinde yükselen başka sesler de vardı: “O saatte dışarıda ne işi vardı?” diyerek mağduru suçlayan cümleler, toplumdaki çarpık algının karanlık yüzünü bir kez daha gözler önüne serdi. İnci’nin annesinin feryadı, “Kızım gitti, doyamadım ona” çığlığı evin içinde yankılanırken, bu acının karşısında hiçbir savunmanın yeterli olmayacağı anlaşıldı. Anne ve kız arasında geçen “Gitme” yalvarışları, sadece bir annenin evladını kaybetme korkusu değil, aynı zamanda adaletin gecikmesiyle büyüyen çaresizliğin de sesi oldu.

Çınar’ın masumiyetine dair şüpheler ve ailesinin ona duyduğu kırgınlık, davanın merkezinde yeni çatışmalar doğurdu. Abla figürüyle karşısına çıkan kişi, ona “Ben sana güveniyorum, anlatmak istersen dinlerim” dese de Çınar’ın suskunluğu ve yükünü taşımak istemeyişi, gerilimi artırdı. Çınar, “Ben bir şey yapmadım, avukatımla anlaşma yapacağım, bildiklerimi anlatacağım” diyerek umut verse de, bu sözler bir yandan da büyük bir sırrın varlığını hissettirdi. Diğer tarafta Ceylin’in aldığı risk, Ilgaz’ın sorgulayan tavrı ve Pars’ın şüpheleri birleşerek dosyayı giderek karmaşık bir hale getirdi. Ceylin’in “Çınar bilmiyor Ilgaz’ın onu ihbar ettiğini, ben ikna ettim dersem gerçeği söyleyebilir” planı, aslında adaletle etik arasındaki ince çizginin tehlikeli bir şekilde zorlandığını gösteriyordu. Eren’in tereddüdü, “Yapamam, olmaz” sözleriyle dile gelse de, baskıların altında kalacağı belliydi.

Zafer’in öfkesi ise evin temellerini sarsacak kadar güçlüydü. Kızının ölümünden sonra yaşadığı acıyı taşıyamayan bir baba, Ceylin’in Çınar’ın avukatı olmasıyla adeta ikinci kez yıkıldı. “Eviniz yıkılsın da altında kalın” diye haykıran Zafer’in öfkesi, sadece bir evladını toprağa vermenin acısı değil, diğer evladının seçtiği yolun ihaneti olarak görülen bir kararın ağırlığıydı. Ceylin’in kapının önünde “Baba lütfen, anlatacağım her şeyi” diyerek yalvarması, bir evladın babası tarafından reddedilme ihtimaliyle yüzleşmesi anlamına geliyordu. “Sen artık bu evin kızı değilsin” sözleri, sadece bir babanın öfkesini değil, aynı zamanda bir ailenin parçalanışını simgeliyordu. Anne figürü arada kalmış, bir yandan eşinin öfkesiyle savruluyor, diğer yandan kızının gözyaşlarıyla parçalanıyordu. Bu sahnede yalnızca bir dava değil, bir ailenin varoluş mücadelesi de oynanıyordu.

Olayların gölgesinde yürütülen soruşturmalar, polis ve savcılar arasında da büyük çatışmalara yol açtı. Pars’ın, Eren’i sıkıştırarak “Mesleğini yakmaya değer mi?” diye sorgulaması, adalet mekanizmasının içindeki çatlakları gün yüzüne çıkardı. Emniyette toplanan küçük bilgiler – bir taksinin plakasının son rakamı, arka camındaki kartal stickerı – davayı çözmeye yetecek kadar güçlü görünmese de, aslında gerçeğe giden tek yoldu. Buna rağmen her delil, yeni şüpheler doğurdu. Kimileri Ilgaz ile Ceylin’in polisleri “maşa gibi kullandığını” iddia ederken, kimileri gerçeğe yaklaşmak için bu tür oyunların kaçınılmaz olduğunu savundu. Ortada olan tek gerçek, İnci’nin katilinin hâlâ bulunmamış olması ve her geçen gün adaletin biraz daha gecikmesiydi.

Tüm bu karmaşanın ortasında Ceylin’in tek amacı kardeşinin katilini bulmaktı, fakat bu yol onu ailesinden, babasından ve hatta kendi kimliğinden uzaklaştırıyordu. “Ben ne yapıyorsam sırf kardeşimin katilini bulmak için yapıyorum” sözleri samimiyetle yankılansa da, bunun karşısında Zafer’in “Sen nasıl yaparsın bunu ya, bu mu senin ablalığın?” haykırışı daha gür duyuluyordu. Ceylin, bir yandan adalet için savaşırken diğer yandan kendi ailesi tarafından hain ilan edilmenin acısını taşıyordu. İnci’nin mezarı başında dökülen gözyaşları kurumadan, Ceylin’in üzerindeki yük katlanarak büyüyordu. Neva Hakim’in yeni atanışı, Pars’ın hırsı, Ilgaz’ın çatışmaları, Engin’in manipülasyonları ve Çınar’ın suskunluğu bir araya geldiğinde bu dava sadece bir cinayet dosyası olmaktan çıktı. Artık mesele, adaletin kime hizmet edeceği, ailelerin hangi bedelleri ödeyeceği ve insanların kendi vicdanlarıyla nasıl yüzleşeceği meselesine dönüştü.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *