Tarihte Bugün | Yargı

Adliyede sıradan başlayan bir sabah, kısa sürede gerilimi yüksek bir çatışmaya dönüştü. Ilgaz savcının odasında geçen anlarda, yeni gelen bir ifade dosyası tüm dengeleri değiştirdi. Emniyetten taze ulaşan bu ifade henüz dosyaya dahi işlenmemişken, avukat Ceylin Hanım’ın apar topar odaya gelmesi herkesin dikkatini çekti. Henüz Ilgaz savcının bile okumadığı ifadede müvekkilinin adının geçtiğini öğrenen Ceylin, kararlı bir şekilde vekaletnamesini sunarak dosyayı görmek istedi. Ancak bu ısrar, yargı mekanizmasının katı kurallarıyla çarpışınca ortam anında buz kesti. Savcıların alışık olduğu sabırlı prosedürler, bir avukatın ani müdahalesiyle kırılma noktasına geldi.

Ceylin’in tavrı sertti, kararlılığı gözlerinden okunuyordu. “Vekaletname sunup inceleyeceğim. Bu kadar basit” sözleri, aslında avukatlık mesleğinin temel refleksi olsa da karşısında duvar gibi duran Ilgaz’ın soğukkanlılığıyla çelişiyordu. Ilgaz, henüz kendi göz atmadığı bir ifadeyi paylaşmanın mümkün olmadığını defalarca dile getirdi. Yine de Ceylin’in sabırsızlığı, onun kişisel değil mesleki bir içgüdüyle hareket ettiğini gösteriyordu. Çünkü ortada sadece bir ifade yoktu; aynı zamanda müvekkilinin geleceği, itibarı ve hatta özgürlüğü söz konusuydu. Bu yüzden kapıdan çıkmak yerine orada oturup beklemeyi tercih etti. Onun bu inatçı tavrı, aslında adliye koridorlarında sıkça görülen ama hiçbir zaman alenen dile getirilmeyen avukat-savcı çekişmesinin canlı bir örneğiydi.

Ilgaz’ın yanıtı ise sakin ama bir o kadar netti: “Daha ben bakmadım. Çıkın dışarı. Git yaz dilekçeni talepte bulun.” Bu cümle, yasaların katılığını ve sürecin işleyişini hatırlatıyordu. Burada kuralın esnetilmesi söz konusu bile değildi. Avukatın isteğiyle savcının prosedürleri arasında sıkışan ortamda, aslında adalet mekanizmasının ne kadar ince bir denge üzerinde çalıştığı bir kez daha görüldü. Ilgaz’ın otoriter ama ölçülü tavrı, Ceylin’in ateşli ve sabırsız karakteriyle çarpıştıkça gerilim tırmandı. Ceylin “ifadede kimlerin ismi var görmek istiyorum sadece” diye diretse de karşısındaki duvarı aşamayacağını anladı. Fakat bu geri adım değildi; bu, sabırla uygun anı kollamak için verilen taktiksel bir molaydı.

Dakikalar ilerledikçe atmosfer ağırlaştı. Ceylin bir sandalyeye yerleşti ve “Tamam, ben burada beklerim. Siz hiç rahatsız olmayın” diyerek sabırlı bir görünüm sergiledi. Oysa bu bekleyiş, bir güç gösterisiydi. Karşısında prosedürün soğuk yüzüyle duran savcılara karşı, adaletin başka bir kanadını temsil eden bir avukatın suskun direnişi vardı. Bu an, adliyedeki herkes için sıradan bir işlem gibi görünse de aslında iki farklı dünyanın çatışmasını özetliyordu: Bir tarafta hukukun kuralcı ve bürokratik yüzü, diğer tarafta bireyin hakkını korumak için sınırları zorlayan mücadele. Koridordan geçen personelin bakışları arasında, odanın içindeki bu sessizlik kelimelerden daha çok şey söylüyordu.

Günün sonunda hâlâ ifadenin kimin adına yazıldığı, hangi sırları barındırdığı belirsizdi. Ancak net olan bir şey vardı: Ceylin’in inadı ve Ilgaz’ın soğukkanlılığı, bu davanın sıradan bir dosya olmadığını gösteriyordu. “Acelem yok, mesai bitene kadar beklerim” diyerek ortamı terk etmeyen Ceylin, aslında sadece bir müvekkilin hakkını değil, kendi varoluşunu da savunuyordu. Ilgaz’ın ise kahve siparişi vererek soğukkanlılığını koruması, onun bu tür çatışmalara alışkın olduğunu gösterdi. Fakat alttan alta herkes biliyordu ki, o odada verilen mücadele yalnızca bir dosyaya erişim için değildi; bu, adaletin nasıl uygulanacağına dair bir irade savaşıydı. Ve bu savaş, ilerleyen saatlerde çok daha büyük fırtınalara yol açacaktı.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *